25 Ocak 2014 Cumartesi

YABANCILAŞMA KURAMI VE ÖĞRENCİ GENÇLİK


                 YABANCILAŞTIRMA KURAMI İÇERİSİNDE ÖĞRENCİ GENÇLİK

Gençlik deyince, nesnel bir algı olarak , ilk akla gelen, belirli bir yaş dilimini oluşturan toplumsal kategori olmamalıdır. Gençlik bir “yaş sorunu” değildir kazasız belasız atlatılması gereken bir dönem de değildir ki ancak ;   egemen sınıfların  çıkarlarını korumakla yükümlü olanlarca  , sosyal bir problem dönemi olarak ilan edilmiştir.
Gençlik
dayatılana değil, inandığı ve aradığı  dünyaya ulaşmak için  sorgulayan ve  reddedendir.
Daha o doğduğu andan itibaren  belirlenen ona bahşedileni değil özgürce kendisi için uygun olanı arayandır.
Evet genciz ve  yaşamımızın belirgin özelliklerini taşıyabilecek bir dönemden geçiyoruz . Eskinin önüne yeniyi katma çabası içinde olduğumuz  bu  dönemde yaşamımızda  biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişimlere uğrayabiliriz  ve bir yabancılaştırılmaya tabi tutulduğumuz  süreçten geçebiliriz.
Marx İki tür yabancılaşmadan söz eder  bunlardan ilki, ‘’doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat ,  kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır.
Peki sistem biz öğrenci gençliği nasıl yabancılaştırmaya çalışıyor ?
Sistemin ideolojik saldırılarıyla katmerleşen yabancılaşma, biz  lise ve üniversite gençliğini kendi sorunlarımıza ve toplumsal sorunlara duyarsız, gelecekten beklentisi olmayan, bilimsel düşünebilmekten uzak bir birey haline getirmeye çalışıyor.
Bu durum önce bizi lise hayatımızda karşılıyor daha okuldan içeri ilk girdiğimiz andan itibaren kapalı kutu hissi verdiren insanı boğan sınırlarını daraltan yüksek okul duvarları karşılıyor bizi .
Ardından da okul yönetimi ( otorite ) şekillendirmeye çalışıyor   ,otoritenin itaat ettirme  arayışları  kıyafetimize , saçlarımıza  , okul bahçesinde etek boyuna  müdahale edecek düzeyde , cinsiyetçi ayrıştırmalarla karşımıza çıkıyor.
Sınıflarda  ise  bilimsellikten uzak gerici ezberci  bir eğitim sistemiyle doldurulmak isteniyoruz.
Geleceğin üretici gücü olarak görünen biz gençler daha lisede staj adı altında ya çok düşük bir ücretle ya da hiç  ücret ödenmeden çalıştırılarak sömürüye maruz bırakılıyoruz.
Bütün bunlar
yazılı disiplin kurallarıyla desteklenmiş  baskıcı eğitim sisteminin lisedeki  en çarpıcı yansımalarıdır.
Tabi bu uygulamaların amacı ;  biz öğrencileri Sabah erken saatte staja giden , geri kalan vaktini okulda  harcayan bunun dışında kalan vaktini ancak yaşamsal faaliyetlerini  sağlamak için kullanan kişiler haline getirmek   ;  bilime , felsefeye , yeniyi bulma arayışına yabancılaştırılmak adına  yapılmıştır.
Ancak gençliği yabancılaştırma arayışları en sert yönleriyle ünüversitelerde karşımıza çıkar . Biz üniversite gençliğini, diğer gençlik gruplarından ayıran en önemli özellik,  geleceğin  yöneticisi  ve karar verici adayları olmamızdır . Sistem  içinde bundan tehditkâr bir hal yoktur.
Alışageldiğimiz  bir çevreden farklı bir ortama gelen bizler. Bu ortamda geleneksel değer algıları, tutum ve davranış kalıplarını  yıkılmalı , ‘’ geleneksel düzene yabancılaşarak’’  kendimizi istediğimiz  noktada bulmalıyız . 
Bu süreçte  bocalayabilir,  sistemce  ‘’ doğal  yabancılaşma sürecimizden ‘’ çıkarılıp  otoriter eğitim  sistemin in yarattığı yabancılaşmayla karşı karşıya bırakılabiliriz  .
Üniversiteye giriş, üniversite algısı, yönetim yapısı, kampus yerleşimi, barınma sorunları   yabancılaşma eğilimlerimizi kuvvetlendirecek etkenlerdir.
Bizler kampüste paylaşma dugusundan , duyarlılıktan fedakarlıktan uzak  kendi arasında bir rekabet kültürüyle karşı karşıya bırakılmak isteniyoruz.
Bu vize , final zamanlarından tutda , kulüp faaliyetlerine kadar böyledir.
Ancak bu durum biz eskiyi yıkma önüne yeniyi koyma arayışında olan gençliği kendi emeğimize ve karşı ilişkilerimize yabancılaştırmamalıdır ; aksine , karşı ilişkilerimize  kolektif duyguyu ve birlikte üreterek kazanabileceğimiz algısını taşımalıyız .
Yerleşik norm ve alışkanlıkların dışında bir arayış içinde olan bizlerin bütünleşeme çabalarımız barınma yaşamımızda da   “yabancılaşma” olgusunu gündeme getirmektedir.
Gelenekselin dışında bir yaşam alanı ile tanışan bizler   bütünleşme  sıkıntısı  ile karşı karşıya kalabiliriz .
Bu durumla da en fazla öğrenci yurtlarında karşılaşacağızdır.
Çünkü katı disiplin kurallarıyla desteklenmiş olan , cinsiyetçi ayrışımlara  tabi bırakıldığımız özellikle karma olmayan yurtlarda ;  bütünleşme kaynaşma çabalarımız boşa çıkarılmaya çalışılacaktır.
Öğrenci yurtları Sadece uyumak , beslenmek gibi yaşamsal faaliyetlerimizi gerçekleştirdiğimiz alanların dışına çıkarılmalı ve yeni arayışlara ortak edebileceğimiz  insanlar bulunmalıdır.
Bunu yapmanın yolu da baskıcı denetimci olguyu zorlamaktan , yurtları bir kolektif yaşamın  birlikte üretimin merkezi haline getirmekten geçiyor.
Örneğin; daha somut konuşmak gerekirse nasıl kulüp faaliyetlerinde etkin rol alarak okul içerisinde , okul yönetiminin dominant taraflarını kırmaya çalışıyorsak bunu da yurtlarda yapabiliriz.

Bizlere  ; yemek paraları, barınma masrafları, ikinci öğretimde harçlarla boğuşmak  üniversitenin yönetiminde söz hakkı tanınmamak reva görülürken , bu yabancılaştırılma sürecinin önüne gençlik örgütlenmemizle  geçmeliyiz.
Okullarda oluşturacağımız ve aktif bir biçimde yön vereceğimiz kulüp faaliyetleriyle, yemekhane sorunundan tut da ulaşım sorununa kadar ;  çözümün  adresinin örgütlü saflarımız olduğunu göstermek , lümpenleşmenin önünü almak ; “yalnızlık”, “dışlanmışlık” duygusunu taşıyan  “bilgi edinme isteği” ve  “kültürel, sosyal bir eksikliği” hisseden gençler üzerinde yön verici ve aktif bireyler olmak bütün bunlar gençliğin yabancılaştırılmaya çalışılmasının önünü alacak ,  sorunun çözümünde bizlere  yardımcı olacaktır.