YABANCILAŞTIRMA KURAMI
İÇERİSİNDE ÖĞRENCİ GENÇLİK
Gençlik deyince, nesnel bir algı olarak , ilk akla gelen, belirli bir yaş dilimini oluşturan toplumsal kategori olmamalıdır. Gençlik bir “yaş sorunu” değildir kazasız belasız atlatılması gereken bir dönem de değildir ki ancak ; egemen sınıfların çıkarlarını korumakla yükümlü olanlarca , sosyal bir problem dönemi olarak ilan edilmiştir.
Gençlik dayatılana değil, inandığı ve aradığı dünyaya ulaşmak için sorgulayan ve reddedendir.
Daha o doğduğu andan itibaren belirlenen ona bahşedileni değil özgürce kendisi için uygun olanı arayandır.
Evet genciz ve yaşamımızın belirgin özelliklerini taşıyabilecek bir dönemden geçiyoruz . Eskinin önüne yeniyi katma çabası içinde olduğumuz bu dönemde yaşamımızda biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişimlere uğrayabiliriz ve bir yabancılaştırılmaya tabi tutulduğumuz süreçten geçebiliriz.
Marx İki tür yabancılaşmadan söz eder bunlardan ilki, ‘’doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat , kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır.
Peki sistem biz öğrenci gençliği nasıl yabancılaştırmaya çalışıyor ?
Sistemin ideolojik saldırılarıyla katmerleşen yabancılaşma, biz lise ve üniversite gençliğini kendi sorunlarımıza ve toplumsal sorunlara duyarsız, gelecekten beklentisi olmayan, bilimsel düşünebilmekten uzak bir birey haline getirmeye çalışıyor.
Bu durum önce bizi lise hayatımızda karşılıyor daha okuldan içeri ilk girdiğimiz andan itibaren kapalı kutu hissi verdiren insanı boğan sınırlarını daraltan yüksek okul duvarları karşılıyor bizi .
Ardından da okul yönetimi ( otorite ) şekillendirmeye çalışıyor ,otoritenin itaat ettirme arayışları kıyafetimize , saçlarımıza , okul bahçesinde etek boyuna müdahale edecek düzeyde , cinsiyetçi ayrıştırmalarla karşımıza çıkıyor.
Sınıflarda ise bilimsellikten uzak gerici ezberci bir eğitim sistemiyle doldurulmak isteniyoruz.
Geleceğin üretici gücü olarak görünen biz gençler daha lisede staj adı altında ya çok düşük bir ücretle ya da hiç ücret ödenmeden çalıştırılarak sömürüye maruz bırakılıyoruz.
Bütün bunlar yazılı disiplin kurallarıyla desteklenmiş baskıcı eğitim sisteminin lisedeki en çarpıcı yansımalarıdır.
Tabi bu uygulamaların amacı ; biz öğrencileri Sabah erken saatte staja giden , geri kalan vaktini okulda harcayan bunun dışında kalan vaktini ancak yaşamsal faaliyetlerini sağlamak için kullanan kişiler haline getirmek ; bilime , felsefeye , yeniyi bulma arayışına yabancılaştırılmak adına yapılmıştır.
Gençlik deyince, nesnel bir algı olarak , ilk akla gelen, belirli bir yaş dilimini oluşturan toplumsal kategori olmamalıdır. Gençlik bir “yaş sorunu” değildir kazasız belasız atlatılması gereken bir dönem de değildir ki ancak ; egemen sınıfların çıkarlarını korumakla yükümlü olanlarca , sosyal bir problem dönemi olarak ilan edilmiştir.
Gençlik dayatılana değil, inandığı ve aradığı dünyaya ulaşmak için sorgulayan ve reddedendir.
Daha o doğduğu andan itibaren belirlenen ona bahşedileni değil özgürce kendisi için uygun olanı arayandır.
Evet genciz ve yaşamımızın belirgin özelliklerini taşıyabilecek bir dönemden geçiyoruz . Eskinin önüne yeniyi katma çabası içinde olduğumuz bu dönemde yaşamımızda biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişimlere uğrayabiliriz ve bir yabancılaştırılmaya tabi tutulduğumuz süreçten geçebiliriz.
Marx İki tür yabancılaşmadan söz eder bunlardan ilki, ‘’doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat , kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır.
Peki sistem biz öğrenci gençliği nasıl yabancılaştırmaya çalışıyor ?
Sistemin ideolojik saldırılarıyla katmerleşen yabancılaşma, biz lise ve üniversite gençliğini kendi sorunlarımıza ve toplumsal sorunlara duyarsız, gelecekten beklentisi olmayan, bilimsel düşünebilmekten uzak bir birey haline getirmeye çalışıyor.
Bu durum önce bizi lise hayatımızda karşılıyor daha okuldan içeri ilk girdiğimiz andan itibaren kapalı kutu hissi verdiren insanı boğan sınırlarını daraltan yüksek okul duvarları karşılıyor bizi .
Ardından da okul yönetimi ( otorite ) şekillendirmeye çalışıyor ,otoritenin itaat ettirme arayışları kıyafetimize , saçlarımıza , okul bahçesinde etek boyuna müdahale edecek düzeyde , cinsiyetçi ayrıştırmalarla karşımıza çıkıyor.
Sınıflarda ise bilimsellikten uzak gerici ezberci bir eğitim sistemiyle doldurulmak isteniyoruz.
Geleceğin üretici gücü olarak görünen biz gençler daha lisede staj adı altında ya çok düşük bir ücretle ya da hiç ücret ödenmeden çalıştırılarak sömürüye maruz bırakılıyoruz.
Bütün bunlar yazılı disiplin kurallarıyla desteklenmiş baskıcı eğitim sisteminin lisedeki en çarpıcı yansımalarıdır.
Tabi bu uygulamaların amacı ; biz öğrencileri Sabah erken saatte staja giden , geri kalan vaktini okulda harcayan bunun dışında kalan vaktini ancak yaşamsal faaliyetlerini sağlamak için kullanan kişiler haline getirmek ; bilime , felsefeye , yeniyi bulma arayışına yabancılaştırılmak adına yapılmıştır.
Ancak gençliği
yabancılaştırma arayışları en sert yönleriyle ünüversitelerde karşımıza çıkar .
Biz üniversite gençliğini, diğer gençlik gruplarından ayıran en önemli özellik,
geleceğin yöneticisi
ve karar verici adayları olmamızdır . Sistem içinde bundan tehditkâr bir hal yoktur.
Alışageldiğimiz bir çevreden farklı bir ortama gelen bizler. Bu ortamda geleneksel değer algıları, tutum ve davranış kalıplarını yıkılmalı , ‘’ geleneksel düzene yabancılaşarak’’ kendimizi istediğimiz noktada bulmalıyız .
Bu süreçte bocalayabilir, sistemce ‘’ doğal yabancılaşma sürecimizden ‘’ çıkarılıp otoriter eğitim sistemin in yarattığı yabancılaşmayla karşı karşıya bırakılabiliriz .
Üniversiteye giriş, üniversite algısı, yönetim yapısı, kampus yerleşimi, barınma sorunları yabancılaşma eğilimlerimizi kuvvetlendirecek etkenlerdir.
Alışageldiğimiz bir çevreden farklı bir ortama gelen bizler. Bu ortamda geleneksel değer algıları, tutum ve davranış kalıplarını yıkılmalı , ‘’ geleneksel düzene yabancılaşarak’’ kendimizi istediğimiz noktada bulmalıyız .
Bu süreçte bocalayabilir, sistemce ‘’ doğal yabancılaşma sürecimizden ‘’ çıkarılıp otoriter eğitim sistemin in yarattığı yabancılaşmayla karşı karşıya bırakılabiliriz .
Üniversiteye giriş, üniversite algısı, yönetim yapısı, kampus yerleşimi, barınma sorunları yabancılaşma eğilimlerimizi kuvvetlendirecek etkenlerdir.
Bizler kampüste paylaşma
dugusundan , duyarlılıktan fedakarlıktan uzak
kendi arasında bir rekabet kültürüyle karşı karşıya bırakılmak
isteniyoruz.
Bu vize , final zamanlarından tutda , kulüp faaliyetlerine kadar böyledir.
Ancak bu durum biz eskiyi yıkma önüne yeniyi koyma arayışında olan gençliği kendi emeğimize ve karşı ilişkilerimize yabancılaştırmamalıdır ; aksine , karşı ilişkilerimize kolektif duyguyu ve birlikte üreterek kazanabileceğimiz algısını taşımalıyız .
Yerleşik norm ve alışkanlıkların dışında bir arayış içinde olan bizlerin bütünleşeme çabalarımız barınma yaşamımızda da “yabancılaşma” olgusunu gündeme getirmektedir.
Gelenekselin dışında bir yaşam alanı ile tanışan bizler bütünleşme sıkıntısı ile karşı karşıya kalabiliriz .
Bu durumla da en fazla öğrenci yurtlarında karşılaşacağızdır.
Çünkü katı disiplin kurallarıyla desteklenmiş olan , cinsiyetçi ayrışımlara tabi bırakıldığımız özellikle karma olmayan yurtlarda ; bütünleşme kaynaşma çabalarımız boşa çıkarılmaya çalışılacaktır.
Öğrenci yurtları Sadece uyumak , beslenmek gibi yaşamsal faaliyetlerimizi gerçekleştirdiğimiz alanların dışına çıkarılmalı ve yeni arayışlara ortak edebileceğimiz insanlar bulunmalıdır.
Bunu yapmanın yolu da baskıcı denetimci olguyu zorlamaktan , yurtları bir kolektif yaşamın birlikte üretimin merkezi haline getirmekten geçiyor.
Örneğin; daha somut konuşmak gerekirse nasıl kulüp faaliyetlerinde etkin rol alarak okul içerisinde , okul yönetiminin dominant taraflarını kırmaya çalışıyorsak bunu da yurtlarda yapabiliriz.
Bizlere ; yemek paraları, barınma masrafları, ikinci öğretimde harçlarla boğuşmak üniversitenin yönetiminde söz hakkı tanınmamak reva görülürken , bu yabancılaştırılma sürecinin önüne gençlik örgütlenmemizle geçmeliyiz.
Okullarda oluşturacağımız ve aktif bir biçimde yön vereceğimiz kulüp faaliyetleriyle, yemekhane sorunundan tut da ulaşım sorununa kadar ; çözümün adresinin örgütlü saflarımız olduğunu göstermek , lümpenleşmenin önünü almak ; “yalnızlık”, “dışlanmışlık” duygusunu taşıyan “bilgi edinme isteği” ve “kültürel, sosyal bir eksikliği” hisseden gençler üzerinde yön verici ve aktif bireyler olmak bütün bunlar gençliğin yabancılaştırılmaya çalışılmasının önünü alacak , sorunun çözümünde bizlere yardımcı olacaktır.
Bu vize , final zamanlarından tutda , kulüp faaliyetlerine kadar böyledir.
Ancak bu durum biz eskiyi yıkma önüne yeniyi koyma arayışında olan gençliği kendi emeğimize ve karşı ilişkilerimize yabancılaştırmamalıdır ; aksine , karşı ilişkilerimize kolektif duyguyu ve birlikte üreterek kazanabileceğimiz algısını taşımalıyız .
Yerleşik norm ve alışkanlıkların dışında bir arayış içinde olan bizlerin bütünleşeme çabalarımız barınma yaşamımızda da “yabancılaşma” olgusunu gündeme getirmektedir.
Gelenekselin dışında bir yaşam alanı ile tanışan bizler bütünleşme sıkıntısı ile karşı karşıya kalabiliriz .
Bu durumla da en fazla öğrenci yurtlarında karşılaşacağızdır.
Çünkü katı disiplin kurallarıyla desteklenmiş olan , cinsiyetçi ayrışımlara tabi bırakıldığımız özellikle karma olmayan yurtlarda ; bütünleşme kaynaşma çabalarımız boşa çıkarılmaya çalışılacaktır.
Öğrenci yurtları Sadece uyumak , beslenmek gibi yaşamsal faaliyetlerimizi gerçekleştirdiğimiz alanların dışına çıkarılmalı ve yeni arayışlara ortak edebileceğimiz insanlar bulunmalıdır.
Bunu yapmanın yolu da baskıcı denetimci olguyu zorlamaktan , yurtları bir kolektif yaşamın birlikte üretimin merkezi haline getirmekten geçiyor.
Örneğin; daha somut konuşmak gerekirse nasıl kulüp faaliyetlerinde etkin rol alarak okul içerisinde , okul yönetiminin dominant taraflarını kırmaya çalışıyorsak bunu da yurtlarda yapabiliriz.
Bizlere ; yemek paraları, barınma masrafları, ikinci öğretimde harçlarla boğuşmak üniversitenin yönetiminde söz hakkı tanınmamak reva görülürken , bu yabancılaştırılma sürecinin önüne gençlik örgütlenmemizle geçmeliyiz.
Okullarda oluşturacağımız ve aktif bir biçimde yön vereceğimiz kulüp faaliyetleriyle, yemekhane sorunundan tut da ulaşım sorununa kadar ; çözümün adresinin örgütlü saflarımız olduğunu göstermek , lümpenleşmenin önünü almak ; “yalnızlık”, “dışlanmışlık” duygusunu taşıyan “bilgi edinme isteği” ve “kültürel, sosyal bir eksikliği” hisseden gençler üzerinde yön verici ve aktif bireyler olmak bütün bunlar gençliğin yabancılaştırılmaya çalışılmasının önünü alacak , sorunun çözümünde bizlere yardımcı olacaktır.