7 Kasım 2013 Perşembe

BİZ KİMİZ?Sosyalist Gençlik Dernekleri olarak özgürlük ve sosyalizm için yürüyoruz. Gençlikle sosyalizm buluşursa ne olur? Sorusuna yürüyerek verdiğimiz umutlu yanıt: ‘şahane bir şey olur’a götürüyor bizi.Neden sosyalizm, neden gençlik?Bu toprakların toplumsal mücadelesinin değişik anlarında görüldü ki; gençlik ilerici, aydın ve militan bir rol oynuyor ve bu rol çoğu zaman bütün toplumsal hareketin temel bir belirleyenine dönüşüyor. Gençlik, işçi sınıfının, emekçilerin mücadelesini çoğu zaman kendi mücadelesi olarak algılayıp öne atılmıştır. Üniversiteler, liseler bu mücadelenin izlerini taşır, taşımaya devam ediyor.68’e devrimci rolünü veren binlerce gencin iradesi selamlanmalıdır. Faşizme ve emperyalizme karşı idam sehpalarını tutuşturan, Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin genç ve aydınlık yüzü yıllar sonra bile hala ışık oluyor bize. Üniversitelerden çıkıp köy köy, şehir şehir dolaşan, İbrahim Kaypakkaya’ların ser verip sır vermeyen iradesi bilincimize yol gösteriyor. Mahirlerin feda ruhu, direngenliği binlerce gencin ideallerini besliyorGENCİZ!Gençlik… Zengin mücadele deneyimleriyle dolu bir tarihe sahip ve böyle de olması gerekir. Çünkü gençlik aydınlanmanın, yeninin, ilerinin fitili olabilecek en önemli kuvvetlerdendir. Sorgulamayı, soru sormayı, reddetmeyi ilk o başarmalıdır. İlk o ileriye atılabilmeyi ve yeni bir yaşam düşü için savaşacak iradeyi gösterebilmelidir.Evet genciz... Aydınlık düşlerin, gülümseyen ve parıldayan yeninin vazgeçemeyeceğimiz özgürlüğün ve bitip tükenmez arayışın adıyız.Evet genciz... Bize dayatılana değil, inandığımız istediğimiz dünyaya ulaşmak için dur durak bilmez bir enerjiyle doluyuz.Evet genciz… Başka bir dünyanın mümkün olduğunu kazıyarak bilincimize, dünyayı çaresizlikten kurtaracak formülü mutsuz milyonların umuduna dönüştürmek için varız.Evet genciz... Ve bizler sosyalizm idealinin genç sesiyiz.Neden sosyalizm?Çünkü kapitalizmin bize verebileceği hiçbir şey yok, olamaz da.Çünkü kapitalizm, bir avuç sömürücü zenginin refahı mutluluğu için milyarların açlığı düşkünlüğü sefaleti çaresizliği anlamına geliyor.Çünkü kapitalizm, yerlerinden yurtlarından edilmiş toprakları işgal edilmiş halkların ölüm fermanıdır.Çünkü kapitalizm, dizginsiz sömürünün adı olan emperyalizmin kaynağıdır. Dünya bir avuç sömürücünün, emperyalist yayılmacı siyasetinin kurbanı haline getirilmek isteniyor. Filistin’de kurşunlanan çocuklar, Irak’ta katledilen yüzlerce insan, Afganistan’da zorla göç ettirilen binler, kapitalizmin ve emperyalizmin savaş politikalarının kurbanı oluyor.Çünkü kapitalizmin adaleti sayesinde, raflarda yiyecekler çürüyüp giderken her gün binlerce çocuk, yaşlı, genç açlıktan ölebiliyor. 21.yy’ da her gün yüzlerce çocuk önlenebilir hastalıklardan dolayı hayatını kaybedebiliyor.Çünkü kapitalizm eşitsizliğin, adaletsizliğin, işkencelerin, baskıların, işgallerin adı...Çünkü kapitalizmin biz gençlere verebileceği tek şey, geleceksizliktir.Çünkü kapitalizm kar uğruna her şeyi satılığa çıkarmıştır. Eğitim de bunun önemli bir parçası. Harçlar, kayıt paraları, özelleştirilen okullar, eğitim hakkının her geçen gün daha fazla yok edilmesin neden oluyor. Yüz binlercemiz ÖSS engeline takılarak üniversite kapılarında sürünüyor, öte yandan binlerce üniversite mezunu da KPSS engeli bir yana, elinde diplomasıyla işsizlikle debeleniyor. İşsizliğin girdabındaki bizler; intiharların, yozlaşmaların, bunalımların, umutsuzluğun eşiğine sürükleniyoruz.Çünkü kapitalizmde soru sormak yasak, düşünmek yasak, araştırmak yasak, genç olmak yasak… Bunlar sadece sömürücü sınıfların kullanma hakkına açık.Çünkü kapitalizmde bizlerin ne düşündüğünün ne istediğinin hiçbir önemi yok. Bizim adımıza ya YÖK, ya ÖSYM ya da devlet karar verebilir ancak. YÖK sisteminin dışına çıkarsak eğer, ya teröristlikle suçlanırız ya soruşturmalara maruz kalırız ya da cezalar sonucunda okullarımızdan atılırız. Kapitalizmin gençliğe sunduğu özgürlük anlayışı işte bu! Sesini çıkarma, çıkartana aldırma, haklarını unut, düşünme, sorgulama, reddetme… Yalnızca sana söylenenlere uy!Biz reddediyoruz. Kapitalizmi de onun düzenini de reddediyoruz. Her gün daha fazla çürüyen bu sistem, tarihin çöplüğüne gitmeye mahkûmdur.Sosyalist Gençlik Dernekleri, gençliğin sosyalist tutumunun öncüsüdür, onun sesi soluğudur. İnsanca yaşamayı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti savunan bizler bunun ancak sosyalizmde mümkün olduğunu biliyoruzSosyalizm insanlığın gerçek kurtuluşuna açılan kapıdır. Biz Sosyalist Gençlik Dernekleri, bu ideali daha fazla gencin umuduna dönüştürmek için varız. Kampuslarda, okullarda, sokaklarda bunu anlatmak sosyalizm saflarında çoğalarak birleşmek için varız. Yeni dünya düzeni aldatmacasına, kapitalizme, emperyalizme karşı gerçek alternatifin sosyalizm olduğunu göstermek için varız. Biz ezilenlerin umudu olmak için varız.Sosyalist Gençlik Dernekleri olarak sosyalist düşünceyi yaymak, geliştirmekİddiamızın yanı sıra temel sorunlarımıza karşı mücadele yürütüyoruz. SGD’ler olarak, tepemizde yıllardır eksik olmayan YÖK’e karşı özerk demokratik üniversiteyi savunuyoruz. Üniversiteleri kışlaya, öğrencileri de askere çevirmeyi amaçlayan YÖK mücadelemizin hedefindedir. Tek tipleştirmeye, robotlaştırmaya karşı sorgulayan, reddedebilen, düşünen ve haklarına sahip çıkan bir gençlik olmak; YÖK düzenine karşı çıkmakla başlayacaktır.Üniversitelerin gerçek sahibi olan öğrenciler, öğretim görevlileri bu mücadelenin büyütülmesinin temel dinamikleri olacaktır. Sosyalist Gençlik Dernekleri eşit, parasız, bilimsel, anadilde, demokratik eğitimi savunur. Eğitimin özelleştirilmesine, paralı hale getirilmesine karşı mücadele yürütür. Üniversite kapılarında kurulan alternatif üniversitelerde, ÖSS merkezlerinin önünde yapılan eylemlerde, liselerde yapılan şenliklerde, sayısız panelde, kurultayda hep aynı amaç yön verdi bize.Eğitim parasız olmalıdır ve bu en doğal ve insani hakkımızdır. Eğitim nitelikli olmalıdır. Beyinlerimiz milliyetçilikle, anti-bilimsel fikirlerle yozlaştırılmamalı, ezberleyerek değil öğrenerek, pratikte uygulayarak kavramayı hedef alan bir eğitim sistemi anlayışı kurulmalıdır.Eğitim eşit olmalıdır. Bir avuç "ayrıcalıklı" kesimin çocukları milyarlarca liralık harcamalarla en iyi okullarda okuyup üniversite sınavı çilesi çekmezken, milyonlarca işçi-emekçi çocuğu geleceğinden bir haber seçmeci-elemeci sınav sisteminin kurbanı oluyor. Bizler de ÖSS'ye ve sınav sisteminin bu sonuçlarına karşı mitingler düzenledik, eylemler yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.Biz; susmayı değil soru sormayı amaç edinmiş kolektif paylaşımı hedefliyoruz. Eğitim atölyelerimiz, tartışma toplantılarımız bunları geliştirme isteğimizin bir sonucudur. Ayrıca yaz kamplarımız, kültürel-sanatsal faaliyetlerimiz de belirtilmelidir. Yeteneklerimizin geliştirilmesi ve buradan daha güçlü bir üretimin açığa çıkarılması önemlidir. SGD'ler olarak bu amaç ekseninde müzik grupları, tiyatro atölyeleri, şiir dinletileri, sportif faaliyetler, satranç futbol turnuvaları vb… kolektif çalışmalarla bu üretimi ortaya çıkarmayı hedefliyoruz. Okul ile ev arasına hapsolmuş asosyal, tekdüze bir yaşama karşı paylaşımları büyüttüğümüz çalışmalarla daha özgüvenli, daha yaratıcı, daha genç olmayı başarmak istiyoruz.Sosyalist gençler olarak, toplumsal mücadelenin bir parçası olduğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz. İşçi sınıfının, emekçi memurların, kadınların, Kürt halkının mücadelesinin yanındayız. Mayıs'larda, işçi grevlerinde ve eylemliliklerinde, emperyalist savaşa karşı duruşta, NATO'ya karşı yükseltilen tepkide, tecrite karşı gösterilen kararlılıkta, Kürt halkının mücadelesinde SGD'ler olarak yerimizi aldık.SGD'ler militan mücadelelerin de öncü gücü olmuştur. 18 Mayıs'larda, 6 Kasım'larda, 13 Mart'larda gösterilen irade soruşturmalara ve baskılara anlamlı çıkışlar olmuştur.Demokratik Lise İstiyoruz!Liseli gençliğin sorunları çığ gibi büyüyor. Eğitimde fırsat eşitsizliği gün be gün artıyor. Artık katkı payını verenler ve vermeyenler ayrımı sınıflara, sıralar yansıyor. ÖSS kabusu, her yıl yapılan değişimlerle daha büyük bir sorun haline geliyor. Her yıl kendisini nasıl bir maratonun beklediğinden habersiz, liseliler koşturuyor bir üniversiteye kapağı atmak için. Liselerde yozlaşma artıyor. Geleceğinden umudunu kesenler geleceğini uyuşturucuda alkolde arıyor. Okul önünde, içinde uyuşturucu satışı yapanlar engellenmiyor, idare, polis göz yumuyor ya da yer yer doğrudan destekliyor. Okuldaki şiddete kaynaklık edenler, şiddeti önleme adı altında liselileri potansiyel suçlu ilan ediyor. Şiddet eğilimi olanları açık liselere almaktan bahsediyorlar. Liselerde disiplin yönetmeliği yeniden ele alınıyor. Hiçbir hakkı zaten olmayan liseliler daha fazla baskı altına alınacak. Bizler bu gidişata dur diyoruz. Geleceksizlik içinde kaybolmak, çetelerle anılmak, fırsat eşitsizliğiyle dışlanmak, paramız kadar okumak istemiyoruz. Demokratik bir lise istiyoruz. SGD’ler olarak bir taraftan liselilerin sosyalist düşünceler etrafında birleşmesini, aydınlanmasını, mücadele etmesini amaçlarken; diğer taraftan liselilerin yaşadığı sorunlar etrafında kendi birim örgütlenmelerini oluşturmaları gerektiğini düşünüyoruz. Liseli Öğrenci Birlikleri (LÖB) liselerde tüm bu sorunlara karşı tüm liselilerin birleşebileceği adresler olabilir.“ Gerçekçi ol imkânsızı iste”Biz SGD'li gençler; Che'nin "Gerçekçi ol, imkânsızı iste." şiarının öncüsü olma iddiasını taşıyoruz. Evet, iddiamız büyük ama biliyoruz ki "Herkes düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür". Biz özgürlük yürüyüşümüze yeni bir soluk kattık SGD'ler ile. Bu üç yılda eksikliklerimizle, hatalarımızla, başarılarımızla çok şey öğrendik.Bizimle birlikte yürümek, üretmek, paylaşmak isteyen herkese kapımız açık…


SGDF

Gurbetelli ERSÖZ

Adı Soyadı: Gurbetelli ERSÖZ
Kod Adı: Zeynep
Doğum yeri ve tarihi: 1965, Palu
Katılım yeri ve tarihi: 1989, Adana
Şehadet yeri ve tarihi: 1997, Güney Kürdistan
Görevi: YAJK MERKEZ ÜYESİ
Gurbetelli Ersöz 1965 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde doğdu. Çukurova Üniversitesi Kimya Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1989 yılında tutuklandı, 1993'te cezaevinden çıktı. Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1993'te tekrar tutuklandı, 1994'te serbest bırakıldı. 1995'de gerillaya katıldı ve 1997 Ekim'inde Güney Kürdistan'da şehit düştü. Gurbetelli Ersöz'ün 1995-97 yılları arasında tuttuğu günlüğü "Yüreğimi Dağlara Nakşettim" adıyla yayımlandı. Gazeteci, akademisyen, gerilla... Gurbetelli Ersöz, işkenceler gördü, zindanlarda yattı. O, otuz yaşına kadar dünyanın tüm duygularını, bir halkın özgürlüğü için verilmesi gereken tüm enerjiyi halkına veren bir Kürt kadını. İşkenceler, zindanlar görmüş, dağlarda silah kuşanmış gazeteciliği ile Kürt gazetecilik tarihine ve özgür basın geleneğine onurlu bir iz bırakan Gurbetelli Ersöz'ün 1995-97 yılları arasında gerillada tuttuğu günce yayımlandı.
Gazeteciydi... Gazeteciliğe 1993 yılında Özgür Gündem gazetesinde başladı. Eğitim düzeyi, bilimsel ve kültürel birikiminin etkisiyle kısa sürede meslekte önemli gelişmeler kaydetti ve bu gazetenin genel yayın yönetmenliğine kadar yükseldi. Özgür Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'yken, gazete 10 Aralık 1993 tarihinde, Dünya İnsan Hakları Günü'nde yüzlerce polis tarafından basıldı ve çalışanları gözaltına alındı. Gazete çalışanlarının büyük bölümü bir gün sonra serbest bırakılırken, Gurbetelli Ersöz ve 17 gazete çalışanı gözaltında tutuldu.
Direnişçiydi... Gazeteciler, 13 gün süren gözaltı süresince açlık grevi yaptılar. Yoğun işkenceyle geçen gözaltından sonra, 23 Aralık 1993 günü İstanbul 5 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne çıkarılan gazetecilerden Gurbetelli Ersöz arkadaşları "örgüt üyeliği" suçlamasıyla tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne konuldular. Gurbetelli Ersöz'ün, bu tutuklamayla ikinci kez mesleğini yapmasına izin verilmedi ve yargılama sonucunda 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 6 ay tutuklu kalan Ersöz, 16 Haziran 1994 tarihinde serbest bırakıldı.
Özgürlükçüydü... Bu olaylara kontrgerilla tehditleri de eklenince Türkiye'de çalışma, hatta yaşama koşulları kalmayan Gurbetelli Ersöz, 1994 yılının yazında önemli bir tercih yaptı ve gerillaya katıldı. Yaşamını halkların özgürlüğüne, devrime adayan Gurbetelli Ersöz, 1997 yılında Güney Kürdistan’daki savaşta yaşamını yitirdi.
Irmak Gibi Dingin Bir Akıcılıkla Başladı Söze…
Ateş, birleştiren, arındıran, yakan ve aydınlatan ruhuyla insanları bir araya topladı, aydınlattı ve ısıtarak birbirine bağladı tarihten bugüne dek. Bugün de bizler bu ruhun çekiciliğiyle bir araya gelip, ateşten gerçekleri tartışıyoruz. Tartışma tabii ki ateşten başlıyor, önce onu özel, çekici ve bazen de ulaşılmaz kılan yanlarından söz ediyoruz, biraz sonra söz ateş gibi gerçeklere akıyor ve ısıtan aydınlığında takılı kalıyoruz ateşin, ateşten gerçeklerin. Her arkadaş da değişiyor ateşin öyküsü, kimi ateşi bahara benzetiyor, açan bir gül gibi her aleviyle sönükleşen ölüm gibi ‘kış soğuğunu bitiren bir bahardır ateş’ diyor ve ekliyor sıcağıyla buz tutmuş yürekleri düşünceleri ve bu haliyle ölümü söyleyenleri eriterek baharı getirir yüreklere ve yüreklerin yaşadığı ülkelere...
Bir arkadaş; “Kış soğuğunu parçalayıp yok eden bahar gibidir ateş” diyor. Ölüm gibi, kış soğuğundan sonra yenileyiciliği sıcaklığıyla baharda doğaya verdiği yaşamla aydınlatır evreni. Bir başkası, yaşam ve ölümün kavgasına benzetiyor kış ve baharın çatışmasını ve yaşamda bahar gibi ateş gibidir. Yaşamın gerçekliği ateş gerçekliğidir, yakıcı ve keskin diyor. Sonra bir bayan arkadaş sözü alıyor ve üçünün yani yaşam, bahar ve ateşin birleştiği bir nokta buldum diyor. Herkes başını kaldırıp şaşkınlıkla ona bakıyor, ilgiyi gören arkadaş biraz daha uzatıyor lafı bunun üzerine, ateşin içinde uzak yerleri arayan bakışları da kazanıyor ve bunun uzun sürmeyeceğini bildiğinden daha fazla uzatmadan söze başlıyor. “O noktada kadın var”diyor. Yaratıcı bereketiyle bahar gibi, yakıcı ve yenileyiciliğiyle ateş gibi, çelişkisiyle yaşam gibi olan kadın vardır. Bunun üzerine, birçok bakışın alevlerin dansında yakaladıkları derinlikten çıktıkları uzak yolculuklara, kaldığı yerden devam etmek için ateşe dönmesi, yıldırmadı arkadaşımızı, bu sıcak ve hareketli tartışmayı zaman ve mekânın dışındaymış gibi izleyen bizlerse, merakla sözün devamını bekliyorduk. Yeni bir atakla söze başladı. Yeniden “Ve o noktada duran kadının adı var” başarılı bir ataktı doğrusu ve tüm bakışları yeniden kazanmıştı. Bu kazanım aynı zamanda sıcak ve hareketli bir tartışmayı haber veriyordu bize. Üzerine dönen bakışlar kim? Sorusunu soruyordu, çok uzak kendi mecrasında akan bir ırmak gibi, dingin bir akıcılıkla başladı söze: Adı: ZEYNEP’TİR o kadının.A Ülkesini, tarihini, kültürünü, toprağını her şeyini yani insanlığını ve kadınlığını kaybetmiş bir neslin öfkesiyle durur, o noktada yaşamını geri ister ve işte burada başlar. Ateşten gerçekliği, ışıktan yaratılmış gövdesiyle karanlık karşısındaki sarsılmaz duruşuyla, ateşin karanlığa karşı pervasızlığın adıdır, Zeynep (Gurbetelli ERSÖZ) yoldaş. Bir an sustu, tüm gözleri tek tek dolaştı, gözleri en son ateşin alevlerinde durmuştu. Bu suskunluk, öykünün devamını arayan bir bekleyişi söylüyordu. Söyleyeceklerimin ağırlığından olsa gerek, kelimeleri daha bir seçerek devam etti.
Akdağ’ın beyaz ve soğuk ıssızlığında özgürlüğün şarkısını söyleyerek, yaşamı akan Murat suyu gibi sömürgeciliğin ölümden soğuk, kışından bir ateş topuydu, ülkesinin bağrında kadın rengindeki bir yaşamda, özgürlüğün kanat sesiyle aşk ve kavga şarkılarını söyleyen, ölümü toprağa kattığı yaşam özüyle ateşi harlayıp büyüttü sadece ve büyüyen ateş var olmanın aydınlığıyla meydan okudu ıssız karanlığa. Toprağın bereketinde, yaşam bulan her doğa parçasında ve her kadın yüreğinde, yerden var oluyordu. Artık adı bir çağrı oldu geride kalanlara, şiir gibi yaşamıyla özgürlüğe çağıran türkülü bir sesti, kulaklarda yankılanıp, Murat suyunda akan.
Sustu, ortalığı boğan bu bıçak gibi sessizlik, herkes gibi beni de üşütüyordu. Uzandı, harlanan ateşe konuşuyordu sanki “Ateşten gerçeklerle karşı karşıya gelmek, mücadele edebilmek için ateş gibi olmak gerekir” soran bakışlarla etrafına bakındı, ama etrafta tek bir ses vardı, zamanın ıssız sokaklarında dolaşan ateşin rüzgâr soğuğu sessizliği, bozmak istedi yapamadı kalktı. Yürüdü ateşin rüzgâr soluğunun peşi sıra...