7 Kasım 2013 Perşembe

Gurbetelli ERSÖZ

Adı Soyadı: Gurbetelli ERSÖZ
Kod Adı: Zeynep
Doğum yeri ve tarihi: 1965, Palu
Katılım yeri ve tarihi: 1989, Adana
Şehadet yeri ve tarihi: 1997, Güney Kürdistan
Görevi: YAJK MERKEZ ÜYESİ
Gurbetelli Ersöz 1965 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde doğdu. Çukurova Üniversitesi Kimya Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1989 yılında tutuklandı, 1993'te cezaevinden çıktı. Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1993'te tekrar tutuklandı, 1994'te serbest bırakıldı. 1995'de gerillaya katıldı ve 1997 Ekim'inde Güney Kürdistan'da şehit düştü. Gurbetelli Ersöz'ün 1995-97 yılları arasında tuttuğu günlüğü "Yüreğimi Dağlara Nakşettim" adıyla yayımlandı. Gazeteci, akademisyen, gerilla... Gurbetelli Ersöz, işkenceler gördü, zindanlarda yattı. O, otuz yaşına kadar dünyanın tüm duygularını, bir halkın özgürlüğü için verilmesi gereken tüm enerjiyi halkına veren bir Kürt kadını. İşkenceler, zindanlar görmüş, dağlarda silah kuşanmış gazeteciliği ile Kürt gazetecilik tarihine ve özgür basın geleneğine onurlu bir iz bırakan Gurbetelli Ersöz'ün 1995-97 yılları arasında gerillada tuttuğu günce yayımlandı.
Gazeteciydi... Gazeteciliğe 1993 yılında Özgür Gündem gazetesinde başladı. Eğitim düzeyi, bilimsel ve kültürel birikiminin etkisiyle kısa sürede meslekte önemli gelişmeler kaydetti ve bu gazetenin genel yayın yönetmenliğine kadar yükseldi. Özgür Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'yken, gazete 10 Aralık 1993 tarihinde, Dünya İnsan Hakları Günü'nde yüzlerce polis tarafından basıldı ve çalışanları gözaltına alındı. Gazete çalışanlarının büyük bölümü bir gün sonra serbest bırakılırken, Gurbetelli Ersöz ve 17 gazete çalışanı gözaltında tutuldu.
Direnişçiydi... Gazeteciler, 13 gün süren gözaltı süresince açlık grevi yaptılar. Yoğun işkenceyle geçen gözaltından sonra, 23 Aralık 1993 günü İstanbul 5 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne çıkarılan gazetecilerden Gurbetelli Ersöz arkadaşları "örgüt üyeliği" suçlamasıyla tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne konuldular. Gurbetelli Ersöz'ün, bu tutuklamayla ikinci kez mesleğini yapmasına izin verilmedi ve yargılama sonucunda 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 6 ay tutuklu kalan Ersöz, 16 Haziran 1994 tarihinde serbest bırakıldı.
Özgürlükçüydü... Bu olaylara kontrgerilla tehditleri de eklenince Türkiye'de çalışma, hatta yaşama koşulları kalmayan Gurbetelli Ersöz, 1994 yılının yazında önemli bir tercih yaptı ve gerillaya katıldı. Yaşamını halkların özgürlüğüne, devrime adayan Gurbetelli Ersöz, 1997 yılında Güney Kürdistan’daki savaşta yaşamını yitirdi.
Irmak Gibi Dingin Bir Akıcılıkla Başladı Söze…
Ateş, birleştiren, arındıran, yakan ve aydınlatan ruhuyla insanları bir araya topladı, aydınlattı ve ısıtarak birbirine bağladı tarihten bugüne dek. Bugün de bizler bu ruhun çekiciliğiyle bir araya gelip, ateşten gerçekleri tartışıyoruz. Tartışma tabii ki ateşten başlıyor, önce onu özel, çekici ve bazen de ulaşılmaz kılan yanlarından söz ediyoruz, biraz sonra söz ateş gibi gerçeklere akıyor ve ısıtan aydınlığında takılı kalıyoruz ateşin, ateşten gerçeklerin. Her arkadaş da değişiyor ateşin öyküsü, kimi ateşi bahara benzetiyor, açan bir gül gibi her aleviyle sönükleşen ölüm gibi ‘kış soğuğunu bitiren bir bahardır ateş’ diyor ve ekliyor sıcağıyla buz tutmuş yürekleri düşünceleri ve bu haliyle ölümü söyleyenleri eriterek baharı getirir yüreklere ve yüreklerin yaşadığı ülkelere...
Bir arkadaş; “Kış soğuğunu parçalayıp yok eden bahar gibidir ateş” diyor. Ölüm gibi, kış soğuğundan sonra yenileyiciliği sıcaklığıyla baharda doğaya verdiği yaşamla aydınlatır evreni. Bir başkası, yaşam ve ölümün kavgasına benzetiyor kış ve baharın çatışmasını ve yaşamda bahar gibi ateş gibidir. Yaşamın gerçekliği ateş gerçekliğidir, yakıcı ve keskin diyor. Sonra bir bayan arkadaş sözü alıyor ve üçünün yani yaşam, bahar ve ateşin birleştiği bir nokta buldum diyor. Herkes başını kaldırıp şaşkınlıkla ona bakıyor, ilgiyi gören arkadaş biraz daha uzatıyor lafı bunun üzerine, ateşin içinde uzak yerleri arayan bakışları da kazanıyor ve bunun uzun sürmeyeceğini bildiğinden daha fazla uzatmadan söze başlıyor. “O noktada kadın var”diyor. Yaratıcı bereketiyle bahar gibi, yakıcı ve yenileyiciliğiyle ateş gibi, çelişkisiyle yaşam gibi olan kadın vardır. Bunun üzerine, birçok bakışın alevlerin dansında yakaladıkları derinlikten çıktıkları uzak yolculuklara, kaldığı yerden devam etmek için ateşe dönmesi, yıldırmadı arkadaşımızı, bu sıcak ve hareketli tartışmayı zaman ve mekânın dışındaymış gibi izleyen bizlerse, merakla sözün devamını bekliyorduk. Yeni bir atakla söze başladı. Yeniden “Ve o noktada duran kadının adı var” başarılı bir ataktı doğrusu ve tüm bakışları yeniden kazanmıştı. Bu kazanım aynı zamanda sıcak ve hareketli bir tartışmayı haber veriyordu bize. Üzerine dönen bakışlar kim? Sorusunu soruyordu, çok uzak kendi mecrasında akan bir ırmak gibi, dingin bir akıcılıkla başladı söze: Adı: ZEYNEP’TİR o kadının.A Ülkesini, tarihini, kültürünü, toprağını her şeyini yani insanlığını ve kadınlığını kaybetmiş bir neslin öfkesiyle durur, o noktada yaşamını geri ister ve işte burada başlar. Ateşten gerçekliği, ışıktan yaratılmış gövdesiyle karanlık karşısındaki sarsılmaz duruşuyla, ateşin karanlığa karşı pervasızlığın adıdır, Zeynep (Gurbetelli ERSÖZ) yoldaş. Bir an sustu, tüm gözleri tek tek dolaştı, gözleri en son ateşin alevlerinde durmuştu. Bu suskunluk, öykünün devamını arayan bir bekleyişi söylüyordu. Söyleyeceklerimin ağırlığından olsa gerek, kelimeleri daha bir seçerek devam etti.
Akdağ’ın beyaz ve soğuk ıssızlığında özgürlüğün şarkısını söyleyerek, yaşamı akan Murat suyu gibi sömürgeciliğin ölümden soğuk, kışından bir ateş topuydu, ülkesinin bağrında kadın rengindeki bir yaşamda, özgürlüğün kanat sesiyle aşk ve kavga şarkılarını söyleyen, ölümü toprağa kattığı yaşam özüyle ateşi harlayıp büyüttü sadece ve büyüyen ateş var olmanın aydınlığıyla meydan okudu ıssız karanlığa. Toprağın bereketinde, yaşam bulan her doğa parçasında ve her kadın yüreğinde, yerden var oluyordu. Artık adı bir çağrı oldu geride kalanlara, şiir gibi yaşamıyla özgürlüğe çağıran türkülü bir sesti, kulaklarda yankılanıp, Murat suyunda akan.
Sustu, ortalığı boğan bu bıçak gibi sessizlik, herkes gibi beni de üşütüyordu. Uzandı, harlanan ateşe konuşuyordu sanki “Ateşten gerçeklerle karşı karşıya gelmek, mücadele edebilmek için ateş gibi olmak gerekir” soran bakışlarla etrafına bakındı, ama etrafta tek bir ses vardı, zamanın ıssız sokaklarında dolaşan ateşin rüzgâr soğuğu sessizliği, bozmak istedi yapamadı kalktı. Yürüdü ateşin rüzgâr soluğunun peşi sıra...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder